Alışkanlık dediğimiz şey çoğu zaman tetiklenme, eylem ve ödül şeklinde ilerleyen bir sürecin sonunda gerçekleşir. Yani bir durum, bir eylemi tetikler. Eylemin sonucunda ödül alırsanız, o eylemi yapmaya devam edersiniz. Eğer eylemlerinizin ve sonrasındaki ödüllerin bir amacı yoksa kötü alışkanlıklar geliştirmeye başlarsınız. Bunlar da bireyde kendi kendini sabote etmeye, başarısızlıklara, sağlıksız koşullara davetiye çıkarır. Öte yandan iyi alışkanlıklar ise sağlık, mutluluk ve hayattan tatmin olma duygusu vadeder.
1960lı yıllarda plastik cerrahi uzmanı Mark Maltz’ın kendi hastaları üzerindeki gözlemlerine göre ilk olarak ortaya atılan 21 gün teorisi başta fiziksel değişimler yaşayan hastaların yeni görüntülerini kabullenme sürecini ifade ediyordu. Hastalarının bu deneyimlerini gözlemlerken kendisinin değişimlere ve yeni davranışlar kazanma süreci üzerine düşünmeye başlayan Maltz bunun da yaklaşık 21 gün gerektirdiğini gördü. Bu konu üzerine daha sonralarda “Bunlar ve yaygın olarak görülen diğer birçok fenomen, eski bir zihinsel görüntünün çözülmesi ve kişinin zihninde yeni fenomenin şekil alması için en az 21 gün gerektiğini göstermektedir.” Demiştir. Bu fikirlerini kitaplaştırdıktan sonra ise asıl problem başlamıştır çünkü birçok kişisel gelişim kitabı ve alanda profesyonel olmayan kişi “en az” vurgusunu yapmaksızın yeni bir alışkanlığın 21 günde kazanıldığı şeklinde kullanmaya devam etmiştir. Bir nevi 21 gün miti olarak adlandırılabilecek bu olay bir süre sonra Maltz’ın gözlemlerinden uzaklaşmış ve halk arasında farklı konulardaki alışkanlıkları kazanmak için kullanıldıkça yayılmıştır. 21 günün bir şeyi sürdürmek için çaba gösterilebilir ve aynı zamanda alışkanlık kazanmak içinse inanılabilir bir süre olması durumu kolaylaştırmıştır fakat one-size-fits-all durumu herkesin alışkanlığında geçerli midir? Gözlemlere dayanan bu söylemi bir kesinlik kazanmış gerçeklik olarak algılamak daha sonra nasıl problemlere yol açtı? Ya da bir alışkanlık kazanmak gerçekte ne kadar sürebilir?
University College London tarafından yürütülen bir araştırmada 96 katılımcı yaklaşık 12 hafta gözlemlendi. Kendilerinden 12 hafta boyunca uygulamaya devam edecekleri bir yeni davranış seçmeleri ve her gün o davranışı yapıp yapmadıkları ve yaptılarsa davranışın ne kadar otomatikleştiğini hissettiklerini belirtmeleri istendi. Bu davranışlar “yemekte bir bardak su içmek” gibi basit olanlardan “her sabah 20 dakika koşmak” gibi daha zor davranışlara kadar değişebiliyordu. 12 haftanın sonunda yapılan analize göre yeni bir davranışın otomatikleşmesi 2 aydan daha fazla bir süre gerektiriyor- net bir sayı vermek gerekirse 66 gün. Bunun yanı sıra davranışın alışkanlığa dönüşmesi ise kişi, davranış ve diğer ortam koşullarına göre farklılık gösteriyor. Ayrıca katılımcıların çalışma sonrasındaki konuşmalarına göre beklentilerimizi ne kadar gerçekçi tuttuğumuza göre bir davranışın alışkanlığa dönüşümü 2 aydan 8 aya kadar sürebiliyor. Bir başka çalışmanın sonucuna göre ise daha önce aynı davranışı alışkanlığa dönüştürmeye çalışıp başarısız olmak daha sonra aynı alışkanlığı kazanmakta başarılı olma ihtimalini ise etkilemiyor.
Zaman kavramı genellikle alışkanlığı kazanma sürecinde en çok göz önünde bulundurulan faktörlerden olmasına karşın Stanford Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde çalışmalar yürüten Dr. Thomas Plante, bu konuda şöyle diyor; “En önemli mesele, kötü alışkanlığı yıkmayı ne kadar güçlü bir şekilde istediğiniz. İkincisi ise problemli alışkanlığın ne kadar yerleşmiş olduğu. Üçüncüsü de kötü alışkanlıktan vazgeçmeme durumundaki olası sonuçların neler olduğu”. Elbette zamanın da bir etkisinin olduğu yadsınamaz fakat motivasyon bu konuda süreklilikten daha anlamlı bir katkı sağlıyor.
1 yorum
Konfor alanımdan çıkıp tam da büyüme kararı aldığımda karşıma çıkan yazı. Harika! İyi ki varsınız Hocam.