Bana gelen danışanlarımın hayatı algılayışlarında sıklıkla gözlemlediğim ortak bir algı hatası var. Birçoğu başına gelen kötü olayların, yaşadığı olumsuz duyguların sadece kendi başına geldiğini düşünüyorlar. Başımıza gelenleri bu şekilde algılamaya başlayınca şöyle bir tablo çıkıyor ortaya: ‘Diğer herkes çok mutlu, bir tek ben mutsuzum.’
Zaten yaşanılan olumsuz duygular yeterince kötüyken bir de kendini talihsiz, bahtsız hissetmenin ağırlığı ortaya çıkıyor. Sanki dünyanın bütün kötülükleri kişinin kendisini buluyormuş gibi. Böyle olunca hayat daha da katlanılmaz hale geliyor.
Filmlerde sıklıkla denk gelmişsinizdir aynalı camın olduğu sorgu odalarına. Aynalı camın mantığı ayna olan taraftan bakan kendisini görüyor ama diğer taraf baktığı zaman içeriyi görebiliyor. Aslında insanlarında yüzleri de bir çeşit aynalı cam. Biz ayna olmayan tarafından dünyaya bakıyoruz ama bize bakanlar içeriyi göremiyorlar. Biz zannediyoruz ki bizim gördüklerimizi, hissettiklerimizi herkes biliyor, hissediyor. Halbuki sizi yakından tanıyan az sayıdaki insanların birçoğu sizin problemsiz, sıkıntısız belki de hayatı umursamayan birisi olarak görüyor.
Hatta belki o da sizin hakkınızda, ne kadar da mutlu, keşke ben de onun gibi olabilsem diyor. İçinizde ne yaşadığınızı bilmiyor, belki de aklının ucundan dahi geçmiyor yaşanılanlar.
Birçok insan birbirine benzer problemler yaşıyor aslında. Birçok insanın ruhunun içine bakma şansı yakalayan birisi olarak bunu söylüyorum. Bir keresinde bir danışanım uzun zaman sonra, yakın arkadaşına psikologa gittiğini itiraf ettiğinde, arkadaşın da psikologa gittiğini öğrenince yaşadığı şaşkınlığı uzun süre atamadığını söylemişti.
Peki neden önemli diğer insanların da bize benzer problemler yaşadığını bilmek? Aslında cevabı çok basit: Kendini yalnız hissetmemek. Böyle problemleri başkasının da yaşayıp üstesinden geldiğini görebilmek.
Eğer böyle bir durumdan muzdaripseniz, yakın çevrenize kendinizi açmanızı öneririm. Yalnız olmadığınızı göreceksiniz…